Mine Kobal Ok ’un paylaşımıyla ilk kez spaciousness kavramıyla tanıştım. Raporu okuyunca fark ettim ki, aslında adı konmamış bir aşinalık yaşıyorum. Meğer yıllardır hissettiğim ama tarif edemediğim şeyin adı spaciousness’mış! Hepimizin iş hayatında ara ara fark ettiği ama üzerine pek düşünmediği o görünmez alan…
Bir toplantıdan çıkıp diğerine girerken nefes almak için bulduğumuz o üç dakikalık boşluk, bir yöneticinin toplantı odasında gözlerini kısıp düşüncelere daldığı o sessiz anlar… İşte bunlar spaciousness’ın biz farkında olmadan kendini gösterdiği anlar.
Teşekkürler Mine Kobal Ok , bu kavramın adını öğrenmemi sağladığın ve içeriğini bu kadar güçlü bir şekilde açan bir rapor paylaştığın için. Rapor sadece bilgiyi değil, düşünmeye değer sorular da sundu. Okurken fark ettim ki, spaciousness üzerine düşündükçe, aslında konu yalnızca liderlik değil, iş yapış şeklimiz ve hatta varoluş biçimimizle ilgili. Şimdi biraz da bunları konuşalım.
İş dünyasında spaciousness bir lüks gibi algılanıyor. Sanki sadece CEO’ların sahip olabileceği, alt kademelerin ise ancak emekliliğinde tadacağı bir ayrıcalık. Oysa spaciousness, bir boşluk değil, tam tersine bir güç alanı. Ancak bunu fark edebilmek için, meşgul olmanın bir meziyet gibi sunulduğu kültürden biraz uzaklaşmak gerekiyor.
Pazartesi sabahı, saat 9:00. Patron toplantıya girer ve “Hadi hızlıca ilerleyelim, vaktimiz kısıtlı” der. Daha toplantı başlamadan, herkesin omuzlarına görünmez bir ağırlık çökmüştür. İş dünyasında hız değerli bir şeydir ama hızlandıkça perspektif kaybolur. Kısa vadeli kararlar alınır, düşünmeye zaman kalmaz, strateji refleksif hareketlere dönüşür. Ve işin komik tarafı, spaciousness’ın olmadığı bir ortamda herkes birbirine “Neden daha yaratıcı olamıyoruz?” diye sorar. Çünkü inovasyonun en büyük düşmanı, sürekli dolu bir zihin ve sıkıştırılmış takvimlerdir.
Biliyoruz ki, iş dünyası boşluğu sevmez. Ama boşluğun yanlış anlaşıldığı bir gerçek var. Boşluk, verimsizlik değil, üretkenliğin doğum alanıdır. Google bunu yıllar önce fark etti ve çalışanlarına zamanlarının %20’sini kendi projelerine ayırmaları için özgürlük tanıdı. Yani, iş tanımları dışındaki fikirlerle uğraşabilecekleri bir spaciousness alanı sundu. Sonuç? Gmail, Google Maps ve Google News gibi inovasyonlar tam da bu süreçten doğdu. Ama işin ironik kısmı şu: Çoğu şirket çalışanlarının boş durmasına asla tahammül edemez.
Modern liderlik kültürü, her anı doldurmayı, her boşluğu kapatmayı, her saniyeyi hesaplamayı öğretir. Ancak spaciousness, kontrolü gevşetmek ve belirsizliğe alan açmak demektir. Ve bu, birçok liderin içgüdüsel olarak kaçındığı bir şeydir. Çünkü boşluk belirsizlik gibi görünür, fazla düşünmek kararsızlık gibi algılanır, sessizlik zayıflık olarak değerlendirilir. Oysa belki de tam tersini düşünmeliyiz. Gerçek güç, her anı doldurmak değil, boşluk yaratacak kadar kendine güvenmektir. Çünkü spaciousness’ı olan liderler, hızlı karar almak zorunda kalmaz, gerçekten doğru kararlar alır. Sürekli toplantılarla vakit harcamaz, sadece değerli konuşmalar yapar. Yangın söndürmek yerine, yangın çıkmasını en baştan engeller.
Her şeyi baştan aşağı değiştirmek gerekmiyor. Bazen küçük bir farkındalık bile spaciousness yaratabilir. Eskiden, danışmanlık yaptığım bir şirkette CEO’nun hep aynı koltukta oturduğunu fark etmiştim. Hep en uçta, en iyi görüş açısına sahip, tüm odanın ona döndüğü o köşede. Bir gün ona, “Farklı bir yere oturmayı denediniz mi?” diye sordum. Gülümsedi. “Bunun ne farkı olur ki?” dedi. Ama denedi. Bir sonraki toplantıda odanın ortasına oturdu. İnsanlar konuşurken, gözleriyle onu aramaya başladı. Yüzü değişti, duruşu değişti. Toplantı bittiğinde, “İlk defa gerçekten dinlediğimi fark ettim.” dedi. İlk defa spaciousness yaratmıştı.
Bazen spaciousness, büyük stratejik kararlarla değil, basit bir sandalye değişikliğiyle başlar. Belki de spaciousness, çalışma tarzını değiştirmek değil, çalışma biçimini sorgulamakla ilgilidir. Çünkü spaciousness bir lüks değil, büyük liderlerin gizli silahıdır. Asıl liderlik, sadece koşmak değil, doğru anda durabilmektir.
Şimdi kendimize soralım: En son ne zaman gerçekten spaciousness yarattık? Yoksa farkında olmadan “Meşguliyetin içinde kendini kaybedenler” kulübüne mi üye olduk?
Belki de spaciousness’ı şimdi yaratmak için en doğru an, tam da şu andır.
Raporu incelemek isterseniz buradan ulaşabilirsiniz: https://lnkd.in/d_FhYgm3