“Şampiyon olmak demek, şampiyon gibi düşünmek demektir” der Dennis Waitley. Zengin bir hayal dünyası olmayanların zengin bir düşünce imkanları olmaz. Düşünceleri inançlarına dönüşmemiş kimselerin başarılı olmaları mümkün değildir.Ünlü iletişimci Dale Karnegie “Başarı yolunda sürat, isteğin şiddeti kadardır” derken, başarının büyük ölçüde ferdin isteme, arzulama, talep etmedeki kararlılığı ile yakından ilgisini dile getirmektedir. Yani kişinin en ideal performans noktasında davranışlar sergileyebilmesi onun motivasyon seviyesine bağlıdır. Liderler, profesörler, sporcular, sanatçılar, öğrenciler vb. bazen kazanırlar bazen kaybederler. Oysa bunların yetenekleri günden güne değişmez. Değişen motivasyon seviyeleridir. Davranış ile motivasyon arasında güçlü bir ilgi vardır; Kişinin davranışından motivasyonuna, motivasyonundan davranışına gidilebilir. Eğer içinizde bir iste ve heyecan yoksa hayatınızın heyecan verici olmasını bekleyemezsiniz. Yapılan araştırmalar insan unsuru kullanılarak başarıya ulaşılan bütün sektörlerde muvaffak olmuş idarecilerin genel özelliklerinden biri belki de birincisi; insan performansını artırmada motivasyonun yeri doldurulmaz bir yer ve öneme sahip olduğunu göstermekte. Liderlik bunu bilmek ve sözcükleri kullanma tekniğini uygun zaman ve uygun yerde kullanabilme konusunda büyük bir muvaffakiyet göstermektir.
Dünya Tarihindeki Liderler:
Dünya tarihinde ki yaşanmış bazı olaylar sözcüklerin yarattığı motivasyonu, gücü net bir şekilde ortaya koymaktadır.
2. Dünya Savaş’ında fransız orduları Almanya içlerinde ilerliyor. Almanlar geri çekiliyor. Fakat biraz zaman kazanamazlarsa imha edilme ihtimalleri var. Bir grup gönüllü alman asker komutanlarından; fransızlara karşı koyma vazifesini alıyor. Bir değirmen çevresinde mevzileniyor ve müsademe başlıyor. Zayıf bir ateşle fransız birliklerine karşı gelen alman askerlerine fransız komutan, alman yüzbaşıya; “Almanya mahvolmuştur. Almanya yoktur. Koca orduya karşı üç beş kişinin mukavemeti neye yarar, teslim olun!” der. Alman meslektaşı Ona; “Madem ki ben varım Almanya vardır” deyip ateşi sürdürüyor… Ölene kadar mücadele eden alman birlikleri fransız ordusunu hayli meşgul edip, ordularına geri çekilmek için zaman kazandırıyorlar. Napolyon, güçlü fransız birliklerin karşısında bu cevabı veren alman komutanın cansız göğsüne koynundan çıkardığı “lejyon de honour” madalyasını takıp öyle gidiyor.
Başka bir motivasyon örneği de Ingiliz Mareşal Mountbatten’den. Mareşal bir denizaltı filosuna kumanda etmektedir. Denizaltılardan biri düşman uçaklarınca yaralanır. Çok zor anlar geçirmektedir. Bu arada önemli makinelerden birinin başında bulunan sorumlu asker panik içinde korkuya kapılır ve yerinden ayrılır. Onun yerini terk etmesi denizaltını çok tehlikeli duruma sokar.Neyse ki diğer personel duruma hakim olur ve uzun gayretlerden sonra gemi kurtulur. Böyle bir anda askerin yerini terk etmenin cezası ölümdür. Limana çekilen gemide subay ve erlere Mountbatten şu konuşmayı yapar: “Büyük ve tehlikeli bir savaştan Allah’ın yardımıyla çıkmış bulunuyoruz. Deniz altılarımızdan birisi de vazifeli bir arkadaşımız en müthiş anlardan birinde vazife başından ayrılma bilinçsizliğini gösterdi. Buna rağmen ben kendisini kabahatli bulmuyorum. Çünkü onu böyle olağanüstü bir an için yetiştirememiş olduğumdan dolayı sorumlu kendimi addediyorum.” Bu olayı anlatan Dale Carnegie ilave eder: “Bundan sonra Mountbatten için ölüme gitmeyecek bir tek İngiliz var mıdır?
Sultan Alparslan’nın Malazgirt Konuşması
Alparslan, 1071’de Malazgirt Meydan Muharebesi’ne girmeden evvel bembeyaz elbiseler giydi ve askerine, harbe girmeden önce şöyle seslendi:
“Ya muzaffer olur gâyeme ulaşırım; ya da şehît olarak cennete giderim. Sizlerden beni tâkip etmeyi tercih edenler, tâkip etsin. Ayrılmayı tercîh edenler, gitsinler! Burada emreden sultan ve emredilen asker yoktur. Zîrâ bugün ben de sizlerden biriyim. Sizlerle birlikte savaşan bir gâzîyim.” Sultan Alparslan kendi ordusundan beş misli daha kalabalık bir orduya sâhip olan Romen Diyojen karşısında galib gelmiştir. Tarihimizden başka bir örnek de Çanakkale’ den değil midir?
Profesör Arnold M. Ludwig 2000 lideri inceliyor ve dünya liderlerinin aynı ölçütlere göre değerlendirilmesi yapıyor. Bu kapsamlı çalışma 18 yıl sürüyor. Bu ölçütlere göre öne çıkan 377 devlet liderine 200 kadar değişik kıstas uygulanıyor. Bu kıstaslara göre 1’den 31’e kadar puanlar veriliyor. Uygulanan testin tam adı “Politicial Greatness Scale” olarak tanımlanıyor. Örneğin Roosvelt ve Mao 30 puan alırken, Nehru’ya 25, Churchill’e 22, Keneddy’e 15 puan veriliyor. Sadece tek bir lider 31 puanla ilk sırayı alıyor. “Visionary” İleriyi gören, öngörülü, büyük görüş gücü olan sıfatıyla 20. yüzyılın en büyük devlet adamı unvanına lâyık görülüyor. Tahmin etmek bizim için hiç de zor değil…
Büyük önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK…
Arnold M.Ludwig Atatürk ‘ün başarısının temelinde;
- Motivasyon
- Hedef
- Plan
- Etkili karar alma
- Etkili çalışma kavramlarının olduğunu ileri sürmektedir.
Atatürk’ün fert, grup ve toplum bazında insanoğlunun cesaret, güven ve bilinç kazanmasında, aktivite ve performansının arttırılması, her türlü sektörde üretiminin yükseltilmesinde “motivasyon”un yer ve önemini kavramış ve bu sözcükleri kullanma tekniğini amaçları doğrultusunda başarıyla kullanabilmiş bir liderdir.
Hayatımız aslında bir moleküler davranışlar zinciridir. Hedeflerimiz, değerlerimiz, ideallerimiz yavaş ya da hızlı olabilen bir değişme içindedirler. Değişme molar davranışa götürücü niteliktedir. Farkında mısınız “Hayatınızdaki her yeni misyonla, yeni rol kimlikleri almış olursunuz. Misyonunuz rollerinizi belirler ve rolleriniz de hedeflerinizi tayin etmektedir. Hatta değerlerinizin gücü motivasyonun gücü ile beraber istikrarını ve süratini de etkilemektedir. Bir diğer açıdan motivasyon; “Düşünce boyutunda değerlerden uzaklaşmak ve değerlere yakınlaşmak anlamına gelir. Buradaki hayati nokta, insanların değerleriyle bağlantıları koptuğunda motivasyonlarını kaybettikleridir”
Unutmayın hiç bir başarı tesadüfi değildir… İnsanlar başarabilme ve etkili eylemi gerçekleştirebilmede kullanılabileceğine inandıkları kaynakları bir araya getirebildikleri ölçüde her şeyi başarabileceklerdir.”