“Peki ama biz şu an stagflasyonda mıyız?”
Bu soruyu sormadan bu yazıya başlamanın anlamı yok. Çünkü yaşadığımız ekonomik tabloyu anlamlandırmadan, şirketlerin stratejik pusulasını yeniden ayarlamak da mümkün değil.
Türkiye’nin mevcut ekonomik durumu, birçok iktisatçı ve analist tarafından stagflasyona oldukça yakın bir tablo olarak değerlendiriliyor. Ancak bunu biraz daha incelikli ele almakta fayda var.
Stagflasyon nedir?
Stagflasyonun klasik tanımı üç temel unsur içerir:
- Yüksek enflasyon
- Durgunluk (veya çok düşük büyüme)
- Yüksek işsizlik
Bu üç unsurun hepsi aynı anda şiddetli biçimde yaşandığında “saf stagflasyon”dan söz edilir. Türkiye’de ise tablo biraz daha karmaşık:
- Enflasyon: Çok Yüksek ve Kalıcılaşmış Görünüyor
TÜİK verileri tartışmalı olsa da, hem üretici hem tüketici fiyatlarında sürekli artış yaşanıyor. Hissedilen enflasyon çok daha yüksek. Bu, stagflasyonun en belirgin ayağı olan fiyat istikrarsızlığını açıkça ortaya koyuyor.
- Büyüme: Rakamlar pozitif, ama nitelik sorgulanıyor
Türkiye teknik olarak büyümeye devam ediyor. Ancak bu büyümenin tüketim ağırlıklı, verimlilikten uzak, yatırım çekmeyen ve refahı derinleştirmeyen bir yapı olduğu çokça eleştiriliyor.
Yani kâğıt üstünde büyüme var ama sahada hissedilen bir “durgunluk hissi” oldukça belirgin. Reel gelirlerdeki düşüş, iç talebin daralması, yatırımların yavaşlaması bu hissi güçlendiriyor.
- İşsizlik: Açık işsizlik düşük görünse de, gizli işsizlik ve atıl işgücü çok yüksek
Genç işsizliği ve kadın istihdamındaki yapısal sorunlar sürüyor. Aynı zamanda çalışan yoksulluğu artıyor: insanlar çalışıyor ama geçinemiyor. Bu da aslında stagflasyonun sosyal yüzü olan gelir adaletsizliği ve güvencesizlik olarak tezahür ediyor.
O halde ne yaşıyoruz?
Belki de buna “quasi-stagflasyon” (yarı stagflasyonel yapı – görünürde büyüme, hissedilen durgunluk) demek daha doğru olur. Çünkü teknik olarak resesyon yok, ama büyüme kalitesiz; işsizlik rakamsal olarak patlamadı, ama gelir dağılımı bozuldu; enflasyon ise kronikleşti.
Rakamlar büyüme diyor ama insanlar geçinemiyor. Şirketler büyüyor ama sermaye derinleşmiyor. Çalışan sayısı artıyor ama refah azalmaya devam ediyor.
Bu da tam olarak stagflasyonun modern varyantı gibi okunabilir.
Ekonomik Belirsizlikte Stratejik Uyanış Zorunluluktur
Bu dönem yalnızca ekonomik göstergelerin değil, şirket stratejilerinin de yeniden sorgulanması gereken bir dönemdir.
Ekonomide belirsizlik yalnızca rakamsal bir türbülans değil, aynı zamanda düşünsel bir meydan okumadır.
Ve iş dünyası, bu meydan okumaya sadece bilanço aklıyla değil, derin düşünme ve cesur seçimlerle yanıt vermelidir.
- Her Büyüme Gerçekten Büyüme midir?
Verimlilik olmadan büyüme, sadece şişkinliktir.
Büyüme… Ne büyülü bir kelime.
Ama sormak gerekmez mi artık:
“Ne büyüyor, kim büyüyor, neden büyüyor?”
Bir bitkinin gövdesi uzar, ama toprağı kuruyorsa o artık bir büyüme değil, bir şişkinliktir.
Bugün birçok şirket, organik büyüme değil, organizmaya zarar veren şişkinlik yaşıyor.
Çünkü asıl mesele ne kadar büyüdüğünüz değil, nasıl büyüdüğünüzdür.
- Strateji Dediğin, Bıçak Gibi Keskin Olmalı
Hedefler değil, seçimler yön verir.
Strateji, herkesin konuştuğu ama az kişinin gerçekten bildiği bir sanattır.
Hedef değildir strateji.
“Büyüyeceğiz” ya da “pazar payı artıracağız” demek, kurak bir toprakta su aramaktır.
Strateji, bir seçimdir.
Strateji, kim olmayacağını bilmektir.
Ve en cesur strateji bazen bir projeye “hayır” diyebilme iradesidir.
Kendinize şu soruları sormadan yola çıkmayın:
- “Bizi gerçekten farklılaştıran ne?”
- “Bu farkı sürdürebilmek için nelerden vazgeçmeye razıyız?”
- “Kaynaklarımızı nereye yatırmayacağız?”
- Kaynaklarınızı ‘Kritik Etki Alanlarına’ Odaklayın
Yayılmak değil, derinleşmek zamanıdır.
Böyle zamanlarda asıl mesele, az kaynakla çok sonuç üretme becerisidir.
- Ürün gamınızı sadeleştirin. Her ürün her şeyi çözemez.
- Müşteri segmentasyonunuzu yeniden değerlendirin.
- Yenilikçi ama temeli sağlam projelere yatırım yapın.
“Trendlere göre” değil, anlam yaratan çözümlere göre hareket edin.
- Verimlilik Süreçten Değil, Amaca Odaklanmaktan Doğar
Her işi yapmak değil, anlamlı olanı yapmaktır esas olan.
- Her süreci değil, öncelik üretmeyen süreci gözden geçirin.
- Daha hızlı değil, daha anlamlı çalışın.
- “Bu iş gerçekten neden yapılıyor?” sorusunu sormaktan korkmayın.
- Fiyat Rekabetinden Değer Rekabetine Geçin
Fiyat karşılaştırılır, değer hissedilir.
Kriz dönemlerinde şirketler fiyat indirerek rekabet etmeye çalışır. Ama bu kendi kuyunuzu derinleştirmektir.
Yapmanız gereken, müşteriye hissettirdiğiniz değeri artırmak:
- Ürününüzü değil, hayat kolaylaştırma etkisini anlatın.
- Hizmeti kişiselleştirin.
- Müşteri deneyimini merkeze alın.
- Finansal Refleksten Zihinsel Reflekse Geçin
Sadece sayılar değil, düşünce şekli değişmeli.
Bu dönemler yalnızca bilanço değil, zihniyet testidir.
- Zihinsel çeviklik kazanın.
- Öğrenen organizasyonlar kurun.
- Korkuyla değil, bilinçle sadeleşin.
Çünkü sadece giderleri kısmak sizi hayatta tutmaz.
Yanlış düşünme biçimlerinden kurtulmadıkça, hiçbir maliyet kalemi sizi kurtaramaz.
Son Söz: Bu Durgunlukta Uyumayı mı, Uyanmayı mı Seçeceksiniz?
Stagflasyon yalnızca bir ekonomik terim değil; bazen şirketlerin, yöneticilerin ve karar mekanizmalarının içine düştüğü entelektüel bir durgunluk halidir.
Ve bu durgunluk içinde bazıları hâlâ “geçer elbet” diyerek bekler.
Ama bazıları uyanır.
Kendine dürüst sorular sorar.
Stratejiyi yeniden tanımlar.
Fark yaratır.
Çünkü bazı dönemlerde ayakta kalanlar değil, gerçekten uyananlar kazanır.