Floransa’da, bir sergiyi gezerken rastlamıştım ona. Girişte küçük bir not vardı: “Zamanın içinde katmanlar arasında kaybolmaya hazır mısınız?” İçeri girdiğimde sergilenen eski parşömenler, el yazmaları ve solmuş belgeler dikkatimi çekti. Çoğu, tarih boyunca defalarca el değiştirmiş, farklı çağlarda farklı anlamlar kazanmıştı.
Ama bir tanesi beni durdurdu. Cam vitrin içinde sergilenen, üzerindeki metinlerin zamanla aşınıp silinmiş olduğu eski bir parşömen. İlk bakışta sıradan bir el yazması gibiydi ama yakından bakınca bir tuhaflık vardı: Silik harfler, kazınmış ama tam anlamıyla yok olmamış kelimeler… Yeni yazılan metin, geçmişin izlerini hâlâ taşıyordu. Zamanla kazınıp yeniden yazılmış ama geçmişi tamamen yok olmamıştı.
Yanıma yaklaşan sergi görevlisi hafifçe eğilip gülümseyerek açıkladı:
“Bu bir palimpsest. Orta Çağ’da kâğıt kıymetliydi, bu yüzden eski yazılar kazınıp üzerine yeni metinler yazılırdı. Ama hiçbir şey tamamen silinmezdi. Eskinin izleri, yeninin içinde yaşamaya devam ederdi.”
Başımı salladım, cebimden telefonumu çıkarıp bir fotoğraf çektim. O an sadece ilginç bulduğum için.
Ama aylar sonra, başka bir masanın başında otururken, o parşömen aklıma gelecekti.
Bu kez bir sergide değil, bir toplantı odasındaydım. Karşımda, kriz içinde kıvranan bir yönetim ekibi vardı. Ve onların hikâyesi de bir palimpsest’ti.
Geçmişi Silmek de, Ona Tutunmak da Tehlikelidir
Beni bir üretim firmasına davet etmişlerdi. Büyük bir organizasyondu, yıllardır sektörde kendine sağlam bir yer edinmişti. Ama bir yıl önce CEO değişmiş, yeni yönetim ekibiyle birlikte “Geçmişi unutuyoruz. Baştan başlıyoruz” diyerek radikal bir dönüşüme girişmişlerdi.
Önceki stratejileri çöpe atmışlardı. Eski müşteri ilişkilerini “demode” ilan etmişlerdi. Yılların deneyimiyle oluşmuş süreçleri rafa kaldırıp, yepyeni bir sistem kurmaya çalışmışlardı.
Ve şimdi, bir yıl sonra, karşımdalardı. Gözlerinde yorgunluk, yüzlerinde gerginlik vardı.
Satışlar düşmüştü. Müşteri güveni sarsılmıştı. Çalışanlar motivasyon kaybetmişti.
Masadaki sessizliği CEO bozdu: “Bütün bu değişimi yaptık, ama neden istediğimiz sonucu alamadık?”
O an, sergide gördüğüm palimpsest aklıma geldi.
Başımı kaldırıp sordum:
“Geçmişi gerçekten silebileceğinizi mi sanıyordunuz?”
O gün onlara şunu anlattım:
“Hiçbir şirket geçmişini tamamen silerek başarılı olamaz. Ama geçmişe sıkı sıkıya tutunmak da sizi ileri götürmez. Gerçek başarı, eskiyi reddetmek değil, onun üzerine daha iyi bir şeyler yazabilmektir.”
Geçmişe Tutunanlar: Kodak
Ancak, geçmişi tamamen silmeye çalışmanın yanı sıra, geçmişe fazlasıyla tutunan şirketler de büyük hatalar yapabilir. Bunun en bilinen örneklerinden biri Kodak’tır.
Kodak, 20. yüzyılın en güçlü markalarından biriydi. Film tabanlı fotoğrafçılığın öncüsü olarak yıllarca sektöre liderlik etti. Ancak 1975 yılında kendi bünyesinde ilk dijital fotoğraf makinesini icat ettiğinde, bu yeni teknolojiye yatırım yapmayı reddetti. Çünkü film bazlı iş modeli, şirketin temel gelir kaynağıydı ve yöneticiler, köklü iş modelinden vazgeçmenin riskine girmek istemediler. Dijital dönüşümü benimsemek yerine, geleneksel yöntemlerine sıkı sıkıya tutundular.
Sonuç? 2000’li yıllarda dijital fotoğrafçılığın yükselişiyle birlikte Kodak hızla geriledi ve 2012 yılında iflas başvurusunda bulundu. Geçmişine saplanıp kalan bir dev, kendini yok etmişti.
Geçmişi Silenler: Lehman Brothers
Öte yandan, geçmişini tamamen silip radikal değişimlere yönelen şirketlerin de nasıl başarısız olabileceğini gösteren en büyük örneklerden biri Lehman Brothers’tır.
Lehman Brothers, 158 yıllık geçmişiyle Amerikan finans sektörünün en büyük isimlerinden biriydi. Yıllar boyunca başarıyla büyüdü, krizleri atlattı, devasa yatırımlara imza attı. Ancak 2000’lerin başında bir karar verdiler:
Yıllardır inşa ettikleri temkinli bankacılık kültürünü terk edip, aşırı riskli bir finans modeline yönelmek.
Subprime mortgage piyasasına aşırı derecede yatırım yaptılar, borçlanmalarını agresif bir şekilde artırdılar ve geçmişin kriz yönetimi anlayışlarını göz ardı ederek yeni bir döneme girdiler.
Ve 2008 finansal krizinde, aldıkları bu büyük risklerin bedelini ödediler.
Başka bankalar – örneğin JPMorgan veya Goldman Sachs – geçmişlerinden ders çıkararak risk yönetimi prensiplerini güncelleyip krizden sağ çıkarken, Lehman Brothers kontrolsüz değişime kapılıp kendini yok etti.
Bu, iş dünyasında geçmişin en sağlam derslerini reddetmenin ne kadar ölümcül olabileceğini gösteren en büyük örneklerden biri oldu.
Ne Geçmişi Reddet, Ne Ona Saplan
İş dünyasında en büyük farkı yaratanlar, geçmişi reddedenler değil, geçmişin üstüne yazabilenlerdir. Ama geçmişe saplanıp kalanlar da, değişimi ıskalayarak tarihten silinirler.
Bazıları geçmişini kazıyıp yok etmeye çalışır ve kaybolur. Bazıları geçmişe sıkı sıkıya tutunur ve durduğu yerde taş kesilir. Ama bazıları, geçmişin üstüne yeni bir katman ekler. Öncekini inkâr etmeden, onun izlerini taşıyan yeni hikâyeler yazar. Eski hataların içinden yeni doğrular çıkarır, geçmişin yükünü bir temel taşı gibi kullanır. Ve işte onlar, gerçekten dönüşenlerdir.
Çünkü mesele ne unutmaktır ne de saplanıp kalmak. Mesele, yeni bir hikâye yazabilmektir.
Geçmişin izlerini yok etmeye çalışmak, geleceği eksik yazmak demektir.
O yüzden en iyi hikâyeler, en silik harflerin arasından doğar.
Ve belki de en büyük ışık, geçmişin gölgeleriyle yazılmış satırların arasından sızar.