Son dönemde pek çok şirketin diline dolanan ve maalesef sadece dilde kalan sloganlaşmış kurumsal bir söylemden bahsetmek istiyorum. “Yetenek bizim en büyük varlığımızdır.”
İnanç olarak bakacak olursak kesinlikte bütün liderler yeteneğin büyük bir rekabet avantajı sağladığına gerçekten inanıyor. Bu nedenle söylemleri gerçek diyebiliriz ancak asıl sorun iş uygulamaları ile bu söylemlerin her zaman birbiri ile uyuşmaması.
Bir şeyin kurumun vizyon veya misyon beyanında yazılı olması, politikasına dahil edilmiş, web sitesine yerleştirilmiş veya liderlerinin dilinde olması, hatta liderlerin buna inanıyor olması maalesef bu şeyin gerçekte kurum içinde yaşandığı anlamına gelmez.
Yönetim toplantılarında dillere pelesenk olmuş yeteneği temsil eden üst düzey bir yetenek yöneticisi yoksa ya da çalışan devir hızı yüksekse ve kısa vadede elde tutamayacak, geliştiremeyecek kişiler mobilya seçer gibi işe alınıp o her yerde bahsedilen yeteneklere kolaylıkla çıkış gösteriliyorsa maalesef söylemler ile eylemler uyuşmuyor demektir.
Tecrübelerime dayalı, yeteneğin yönetim toplantılarında en sık tartışılan ancak en az aksiyon alınan konulardan biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Oysa yöneticiler yetenek hakkında şikâyet ettikleri zamanın yarısını yetenek için eyleme geçmeye harcasalar kuruluşları önemli derecede gelişecek ve böylece tartışılan pek çok sıkıntı da ortadan kalkmış olacaktır.
Çalışmalarıma aşina olanlar, gerçekte var olmayan ancak “mış” gibiyi teşvik eden kurumsal sloganlara ne kadar karşı olduğumu ve bunları açıklıkla paylaştığımı iyi bilir. Gerçi bu açıklık her zaman işe yaramıyor. Üzücü gerçek, söylemlerle eylemlerini uyumlu hale getirmeleri için gerekli yatırımları yapmaya istekli ve kararlı gerçekte çok az kuruluşun mevcut olması. Ne yazık ki, bu kuruluşlar bu tavırlarından ötürü çok fazla şey yapan ve çok az şey başaranların yetenek eksikliğini telafi etmek için çalışan sayısını artırmaya ve toplantılarında da yetenek sorunundan konuşmaya mahkûm.