Kurumsal hayatta sessiz bir değişim yaşanıyor. Toplantılarda kimse fark etmiyor ama koridorlarda hafif bir kıpırtı dolaşıyor. Bu kıpırtı, yeni bir strateji sunumundan ya da motivasyon konuşmasından değil. Çalışanların kendi kendine geliştirdiği küçük yapay zekâ sırlarından geliyor.
Ben buna gölge üretkenlik ekonomisi diyorum. Herkesin bildiği ama ilk söyleyen olmak istemediği o alan.
Bir çalışan düşünün. Kendi cebinden bir yapay zekâ aracı almış, neyin işe yaradığını çözmüş, verimliliğini artırmış. Sonra da sessizce devam etmiş. Kimi gereksiz sorularla uğraşmak istemediği için Kimi bu bilgiyi paylaşırsa tüm sürecin ona yıkılacağından çekindiği için Kimi de kurumun bu hıza hazır olmadığını düşündüğü için ama hangi gerekçe olursa olsun ortaya çıkan sonuç hep aynı. Performans artıyor ve kurum bunu anlamlandıramıyor.
Bu tablo aslında çok şey söylüyor. Çalışanların merakı durdurulamıyor. Kurumların refleksi biraz ağır ilerliyor. İnsanlar yeni yollar açıyor, şirketler ise haritayı henüz güncelleyememiş.
Danışman olarak sahada sık gördüğüm bir an var. Bir yönetici büyük bir memnuniyetle verimlilik arttı der. Sorular derinleştiğinde yüzündeki o tatlı gülümseme yavaşça çözülür ve içten içe bir belirsizlik hissi belirir. Çünkü artışın kaynağı görünür değildir. Bazen bir ekip arkadaşının bilgisayarında denediği küçük bir araç, bütün çeyrek sonuçlarını değiştirecek kadar etkili olabilir. Ama kimse bunu konuşmaya pek niyetli değildir.
Bu durum tehlike mi yoksa fırsat mı? İkisi de olabilir. Gölge üretkenliği sahiplendiğinizde yeni bir kültür doğar. Görmezden geldiğinizde bilgi bireyde kalır, kurumda değil. Ve yıllardır tekrarlanan o klişe yaşanır. Kritik kişi istifa eder ve herkes aniden şunu fark eder. Asıl bilgi o kişiyle birlikte ofisi terk etmiştir.
Peki bu tabloyu lehimize çevirmek mümkün mü? Elbette mümkün.
Çalışanların denediklerini paylaşabilecekleri güvenli alanlar açmak. Yargı korkusunu azaltmak. Denemeyi kurumun doğal reflekslerinden biri haline getirmek. Ve bireysel merakı kurumsal öğrenmeye dönüştürmek. Bu yolda atılacak en değerli adımlar.
Liderlik artık kontrolü artırma becerisinden çok, görünmeyeni görünür kılma cesaretini gerektiriyor.
Son bir şey söylemek isterim. İş dünyasında dönüşüm çoğu zaman büyük kararlarla başlamıyor. Bazen bir çalışan, öğle arasında bulduğu bir aracı kuruyor ve kurumun çarkları bir anda hızlanıyor. Kurum bunu fark etmiyor, çalışan söylemiyor. Ve ortaya tatlı bir ironi çıkıyor. Dijital dönüşümün en sessiz hali, çalışanların masa çekmecelerinde filizleniyor.
Bugünün sorusu bence basit ve güçlü. İnsanların sessizce öğrendiklerini, hep birlikte nasıl görünür bir güce dönüştürebiliriz?